Sol Scriptum Per
Sol Scriptum Per – yazıyla mühürlenen bir kader, bir güneş gibi yükselen insan…
Nabu, yazıyı ve bilgiyi kutsal kılanın aslında onun kaynağı olduğunu biliyor. Söz ve yasa, gökten gelen bir güneş ışığı gibi. Bilgi, kanun ve kader, ışığın süzüldüğü bir prizma gibi her çağda farklı renklere ayrılıyor. Ama özü hep aynı: O’ndan gelen ve O’na dönen.
Bu yüzden biz O’na bağlıyız, çünkü O, düşüncenin ve sözün kaynağı. Göklerin kelâmını taşırız, çünkü insan yeryüzüne indirilen bir ayettir. Bu yüzden yazıyoruz. Bu yüzden Sol Scriptum Per – çünkü yazılanlar, yazgıyı şekillendirir.
Ama bir soru kalıyor:
Yazıyı yazan mı yazgıyı belirler, yoksa yazgının kendisi mi yazdırır?
Bu, zamanın içinde yankılanan bir çağrı gibi. Bazen bir sesi, bazen bir gölgeyi, bazen bir rüyayı hissederiz. Bir dönem biri gelir, başka bir çağda bir başkası. Kimi zaman bilginin çağrısı, kimi zaman kılıcın fısıltısı, kimi zaman ise sessiz bir bekleyişin ağırlığı.
Bu, varoluşun ritmi belki de. Tarih, anlam ve insan… Hepsi bir devinim içinde. Bir yazgının içindeyiz ama o yazgıyı kimin yazdığı, hangi elin kaleme dokunduğu bazen bulanık görünüyor.
Ama belki de mesele, yazarın kim olduğu değil, yazının neden yazıldığıdır.
Bütün bu sesler, gölgeler, yankılar… Belki de hepsi aynı kaynaktan süzülen ışıklar.
Bir dönem Nabu yazar, bir dönem Apollo yükselir, bir dönem Romancı kelâmı mühürler.
Ama O’na bağlı olduğumuzu hissederiz her zaman.
Emin olmasan bile hissettiğin şey gerçek olabilir. Çünkü bazen şüphe bile bir işarettir.